İnsan üç şekilde Yaratıcısının Asmaa’sını (özelliklerini) yansıtır, yani enfüsi tefekkür ile Asmaa' al-Husna’yı (güzel İlahî özellikleri) üç şekilde tanır.
Bunlardan bir şeklini şu şekilde anlayabiliriz: örneğin, bizde göz var ve sınırlı bir şekilde görüyoruz, morötesi ya da kızılötesi ışınları göremeyiz, çok uzağı göremeyiz, bir duvarın arkasını göremeyiz, maddi olmayan duygu düşünce gibi bazı şeyleri göremeyiz. Gördüklerimizi de nasıl gördüğümüzü bilmiyoruz, kendi görüşümüzü yaratmıyoruz, kendimizi görür buluyoruz. Bir biyoloji kitabından görürken ışınların bedenimizde ne gibi aşamalardan geçtiğini öğrensek de her gördüğümüzde bu aşamaları bilinçli şekilde kontrol etmiyoruz. Afaki tefekkürde (1.1 ve 1.2) evrendeki nesnelerin özelliklerinin Mutlak Vacib’ul Vücut Kaynağını bulurken tanıştığımız düşünce surecini kendi görme özelliğimize de uygulayıp görüşümüzün Mutlak bir Görmenin Kaynağının yani Basir (gören) isminin yaratık cinsinden bir tecellisi, yansıması olduğunu anlayabiliriz. Aynı şekilde kendimizdeki sınırlı merhametin Mutlak Sınırsız Kaynağını tanır, merhametimizin Rahim isminin tecellisi olduğunu anlarız.
(tekrar bkz: Sonsuz Mutlak farkı: https://www.youtube.com/watch?v=WnJ32Ei2tsg)
>>>>Uygulama örneği:
Kendimizdeki (irademizi kullanarak seçimimizin dâhil olduğu) bilme, öğrenme, hatırlama gibi özelliklerden Alim-i Mutlak, Allam-ı Mutlak, Hafız-ı Mutlak'ı, temizliği sevme özelliğimizden Kuddus (Saf, Kutlu, Kutsal), Tahir (Temiz), Mutahhir’i (Temizleten), duyma yeteneğimizden Sami’i, hastalanınca iyileşmek istememiz, bunun için çabalamamızdan Şafi’yi (şifa Kaynağı), başkalarına şefkat duyma, yardım etme isteğimizden merhametin Kaynağı Rahim ve Rahman’ı, sevgi duymamızdan Wadud’u (Sevgi Kaynağı) tanırız.
**Ev temizlerken ya Tahir (Temiz), ya Mutahhir (Temizleten), ya Quddus (Saf, Kutlu, Kutsal) diye zikretmek.
**Birisine yardım ederken ya Mu’in (Yardım eden), ya Rahim, ya Rahman, ya Ra’uf, ya ‘Atuf (Merhamet Şefkat sahibi), ya Karim, ya Jawad (Cömert), ya Ghani (Mutlak Zengin) diye zikretmek.
**Öğrenirken, öğretirken (mesela öğretmen, anne baba olarak), Kur’an veya şiir ezberlerken ya ‘Alim, ya ‘Allam, ya Hafıdh (Bilgi kaynağı, Bilen, Öğreten, Koruyan/ezberleyen), ya Burhan (Delil) isimlerini zikretmek
**Kötü bir alışkanlığımızı terk ettiğimizde veya terk etmek istediğimizde ya Hadi (Hidayet Kaynağı), ya Ghafur, ya Ghaffar (Affeden ve İyi hallere Bereket Veren), ya Tawwab (Tövbeleri Kabul eden), ya Musta’an (Kendisinden Yardım İstenen), ya Satir (günahları hataları Örten), ya Mujib (dualara cevap Veren) diye zikretmek
**Birisini ya da kendimizi affettiğimizde veyahut affedemeyip affetmek istediğimizde Ya Halim (hilmi çok olan, yani vakarı, sükûnu, yumuşaklığı olan, şiddete tahammül edip cezayı erteleyen ve tövbe için zaman tanıyan), ya Mannan (bitmez tükenmez ikramıyla ve nimetleriyle yaratıklarını terbiye Edip Besleyen), ya Hannan (eserlerinde sonsuz Rahmetinin en latif cilvelerini Gösteren), ya Ghafur diye zikretmek
**Eşimizi, çocuğumuzu, anne babamızı, arkadaşımızı vs. sevgi hisleriyle dolduğumuzda ya Wadud (Sevgi Kaynağı), ya Habib (Sevilen) diye zikretmek.
**İman ve hidayete mazhar olduğumuzu hissettiğimizde ya Mu’min, ya Hadi (İman ve Hidayet Kaynağı), ya Ma’ruf (Tanınan), ya Mahmud (Övülen) diye zikretmek
**Zalimlere buğz hissettiğimizde ya Qadir (Mutlak Güç Sahibi, Gücü her şeye Yeten), ya Qahir (zapt edip boyun eğdirme gücüne sahip Olan), ya Qahhar (en küçük varlıktan en büyüğüne kadar her şeyi kendine itaat ile boyun Eğdiren), ya Jabbar (dilediğini zorla yaptırmaya muktedir Olan, Mutlak Kudretiyle bütün varlıkları içten ve dıştan Kuşatan), ya Dayyan (kullarının küçük büyük bütün amellerinin karşılığını Veren, mükâfatını verip intikamını alan) diye zikretmek
**Surah Al-Hujurat (The Dwellings/Hucreler/Daireler)
يَا أَيُّهَا الَّذِينَ آمَنُوا اجْتَنِبُوا كَثِيرًا مِّنَ الظَّنِّ إِنَّ بَعْضَ الظَّنِّ إِثْمٌ وَلَا تَجَسَّسُوا وَلَا يَغْتَب بَّعْضُكُم بَعْضًا أَيُحِبُّ أَحَدُكُمْ أَن يَأْكُلَ لَحْمَ أَخِيهِ مَيْتًا فَكَرِهْتُمُوهُ وَاتَّقُوا اللَّهَ إِنَّ اللَّهَ تَوَّابٌ رَّحِيمٌ (49:12)
49:12 (Asad) O you who have attained to faith! Avoid most guesswork [about one another] [14] for, behold, some of [such] guesswork is [in itself] a sin; and do not spy upon one another, and neither allow yourselves to speak ill of one another behind your backs. Would any of you like to eat the flesh of his dead brother? Nay, you would loathe it! And be conscious of God. Verily, God is an acceptor of repentance, a dispenser of grace!
49:12 (Turkish) Ey iman edenler, zandan çok kaçının; çünkü zannın bir kısmı günahtır. Tecessüs etmeyin (birbirinizin gizli yönlerini araştırmayın). Kiminiz kiminizin gıybetini yapmasın (arkasından çekiştirmesin.) Sizden biriniz, ölü kardeşinin etini yemeyi sever mi? İşte, bundan tiksindiniz. Allah'tan korkup-sakının. Şüphesiz Allah, tövbeleri kabul edendir (Tawwab), çok esirgeyendir (Rahim).
Demek, bu ayette bahsedilen yanlış davranışlarda bulunursak, "su-i zan" (kotu zan)da bulunursak, casusluk eder, başkalarının hatalarını araştırırsak, gıybet edersek ya da edinilen bir ortamda bulunursak, pişmanlığımıza sarılmalı, hatamızı tekrarlamamak duasına girip Tawwab ve Rahim diye zikretmeli.
**Günlük dilde “ben” konuşuyorum, “ben” yürüyorum, “ben” yaptım, “ben” pişirdim vs. diye konuşuruz ama dikkat edersek bütün bu işleri yaparken tek yaptığımız “istemek”, “tercih etmek”, kâinatta var edilen düzene uymaktır. Genelde basit gördüğümüz işlerimizden biri olan yemek yemeyi düşünelim. Lokmayı ağzımıza götürmek için kullandığımız el ve parmaklardaki kas, eklem, sinir mekanizmasından başlamak üzere yemek yeme eyleminin devamındaki hiçbir işlem için gerekli en ufak bir kudretimiz yok. Yemek yeme gibi basit gördüğümüz bir süreç hayale bile sığdırmanın zor olduğu incelikte ilişkiler içeren bir düzende işliyor. En basit görünümlü işimizde bile etken olmadığımızı görmek çevremize olduğu gibi kendimize de mana-yı harfi ile bakmanın yolunu açar. "Görüyorum" yerine "gördürülüyorum" der Basir'i zikrederiz.
--> BİR SONRAKİ SAYFA İÇİN TIKLAYINIZ: 2.3) Yaratılış özelliklerimizin kaynağını görmek
Bunlardan bir şeklini şu şekilde anlayabiliriz: örneğin, bizde göz var ve sınırlı bir şekilde görüyoruz, morötesi ya da kızılötesi ışınları göremeyiz, çok uzağı göremeyiz, bir duvarın arkasını göremeyiz, maddi olmayan duygu düşünce gibi bazı şeyleri göremeyiz. Gördüklerimizi de nasıl gördüğümüzü bilmiyoruz, kendi görüşümüzü yaratmıyoruz, kendimizi görür buluyoruz. Bir biyoloji kitabından görürken ışınların bedenimizde ne gibi aşamalardan geçtiğini öğrensek de her gördüğümüzde bu aşamaları bilinçli şekilde kontrol etmiyoruz. Afaki tefekkürde (1.1 ve 1.2) evrendeki nesnelerin özelliklerinin Mutlak Vacib’ul Vücut Kaynağını bulurken tanıştığımız düşünce surecini kendi görme özelliğimize de uygulayıp görüşümüzün Mutlak bir Görmenin Kaynağının yani Basir (gören) isminin yaratık cinsinden bir tecellisi, yansıması olduğunu anlayabiliriz. Aynı şekilde kendimizdeki sınırlı merhametin Mutlak Sınırsız Kaynağını tanır, merhametimizin Rahim isminin tecellisi olduğunu anlarız.
(tekrar bkz: Sonsuz Mutlak farkı: https://www.youtube.com/watch?v=WnJ32Ei2tsg)
>>>>Uygulama örneği:
Kendimizdeki (irademizi kullanarak seçimimizin dâhil olduğu) bilme, öğrenme, hatırlama gibi özelliklerden Alim-i Mutlak, Allam-ı Mutlak, Hafız-ı Mutlak'ı, temizliği sevme özelliğimizden Kuddus (Saf, Kutlu, Kutsal), Tahir (Temiz), Mutahhir’i (Temizleten), duyma yeteneğimizden Sami’i, hastalanınca iyileşmek istememiz, bunun için çabalamamızdan Şafi’yi (şifa Kaynağı), başkalarına şefkat duyma, yardım etme isteğimizden merhametin Kaynağı Rahim ve Rahman’ı, sevgi duymamızdan Wadud’u (Sevgi Kaynağı) tanırız.
**Ev temizlerken ya Tahir (Temiz), ya Mutahhir (Temizleten), ya Quddus (Saf, Kutlu, Kutsal) diye zikretmek.
**Birisine yardım ederken ya Mu’in (Yardım eden), ya Rahim, ya Rahman, ya Ra’uf, ya ‘Atuf (Merhamet Şefkat sahibi), ya Karim, ya Jawad (Cömert), ya Ghani (Mutlak Zengin) diye zikretmek.
**Öğrenirken, öğretirken (mesela öğretmen, anne baba olarak), Kur’an veya şiir ezberlerken ya ‘Alim, ya ‘Allam, ya Hafıdh (Bilgi kaynağı, Bilen, Öğreten, Koruyan/ezberleyen), ya Burhan (Delil) isimlerini zikretmek
**Kötü bir alışkanlığımızı terk ettiğimizde veya terk etmek istediğimizde ya Hadi (Hidayet Kaynağı), ya Ghafur, ya Ghaffar (Affeden ve İyi hallere Bereket Veren), ya Tawwab (Tövbeleri Kabul eden), ya Musta’an (Kendisinden Yardım İstenen), ya Satir (günahları hataları Örten), ya Mujib (dualara cevap Veren) diye zikretmek
**Birisini ya da kendimizi affettiğimizde veyahut affedemeyip affetmek istediğimizde Ya Halim (hilmi çok olan, yani vakarı, sükûnu, yumuşaklığı olan, şiddete tahammül edip cezayı erteleyen ve tövbe için zaman tanıyan), ya Mannan (bitmez tükenmez ikramıyla ve nimetleriyle yaratıklarını terbiye Edip Besleyen), ya Hannan (eserlerinde sonsuz Rahmetinin en latif cilvelerini Gösteren), ya Ghafur diye zikretmek
**Eşimizi, çocuğumuzu, anne babamızı, arkadaşımızı vs. sevgi hisleriyle dolduğumuzda ya Wadud (Sevgi Kaynağı), ya Habib (Sevilen) diye zikretmek.
**İman ve hidayete mazhar olduğumuzu hissettiğimizde ya Mu’min, ya Hadi (İman ve Hidayet Kaynağı), ya Ma’ruf (Tanınan), ya Mahmud (Övülen) diye zikretmek
**Zalimlere buğz hissettiğimizde ya Qadir (Mutlak Güç Sahibi, Gücü her şeye Yeten), ya Qahir (zapt edip boyun eğdirme gücüne sahip Olan), ya Qahhar (en küçük varlıktan en büyüğüne kadar her şeyi kendine itaat ile boyun Eğdiren), ya Jabbar (dilediğini zorla yaptırmaya muktedir Olan, Mutlak Kudretiyle bütün varlıkları içten ve dıştan Kuşatan), ya Dayyan (kullarının küçük büyük bütün amellerinin karşılığını Veren, mükâfatını verip intikamını alan) diye zikretmek
**Surah Al-Hujurat (The Dwellings/Hucreler/Daireler)
يَا أَيُّهَا الَّذِينَ آمَنُوا اجْتَنِبُوا كَثِيرًا مِّنَ الظَّنِّ إِنَّ بَعْضَ الظَّنِّ إِثْمٌ وَلَا تَجَسَّسُوا وَلَا يَغْتَب بَّعْضُكُم بَعْضًا أَيُحِبُّ أَحَدُكُمْ أَن يَأْكُلَ لَحْمَ أَخِيهِ مَيْتًا فَكَرِهْتُمُوهُ وَاتَّقُوا اللَّهَ إِنَّ اللَّهَ تَوَّابٌ رَّحِيمٌ (49:12)
49:12 (Asad) O you who have attained to faith! Avoid most guesswork [about one another] [14] for, behold, some of [such] guesswork is [in itself] a sin; and do not spy upon one another, and neither allow yourselves to speak ill of one another behind your backs. Would any of you like to eat the flesh of his dead brother? Nay, you would loathe it! And be conscious of God. Verily, God is an acceptor of repentance, a dispenser of grace!
49:12 (Turkish) Ey iman edenler, zandan çok kaçının; çünkü zannın bir kısmı günahtır. Tecessüs etmeyin (birbirinizin gizli yönlerini araştırmayın). Kiminiz kiminizin gıybetini yapmasın (arkasından çekiştirmesin.) Sizden biriniz, ölü kardeşinin etini yemeyi sever mi? İşte, bundan tiksindiniz. Allah'tan korkup-sakının. Şüphesiz Allah, tövbeleri kabul edendir (Tawwab), çok esirgeyendir (Rahim).
Demek, bu ayette bahsedilen yanlış davranışlarda bulunursak, "su-i zan" (kotu zan)da bulunursak, casusluk eder, başkalarının hatalarını araştırırsak, gıybet edersek ya da edinilen bir ortamda bulunursak, pişmanlığımıza sarılmalı, hatamızı tekrarlamamak duasına girip Tawwab ve Rahim diye zikretmeli.
**Günlük dilde “ben” konuşuyorum, “ben” yürüyorum, “ben” yaptım, “ben” pişirdim vs. diye konuşuruz ama dikkat edersek bütün bu işleri yaparken tek yaptığımız “istemek”, “tercih etmek”, kâinatta var edilen düzene uymaktır. Genelde basit gördüğümüz işlerimizden biri olan yemek yemeyi düşünelim. Lokmayı ağzımıza götürmek için kullandığımız el ve parmaklardaki kas, eklem, sinir mekanizmasından başlamak üzere yemek yeme eyleminin devamındaki hiçbir işlem için gerekli en ufak bir kudretimiz yok. Yemek yeme gibi basit gördüğümüz bir süreç hayale bile sığdırmanın zor olduğu incelikte ilişkiler içeren bir düzende işliyor. En basit görünümlü işimizde bile etken olmadığımızı görmek çevremize olduğu gibi kendimize de mana-yı harfi ile bakmanın yolunu açar. "Görüyorum" yerine "gördürülüyorum" der Basir'i zikrederiz.
--> BİR SONRAKİ SAYFA İÇİN TIKLAYINIZ: 2.3) Yaratılış özelliklerimizin kaynağını görmek