<<Onların söylediklerine sabret, güç kuvvet sahibi kulumuz Dâvud (a.s)’ı zikret (hatırla). Muhakkak ki o, evvab idi (Allah’a ulaşmıştı). 38:17
Ve bunun için her sabah ve akşam Allah'ı tesbih ederken, dağlar da O'na eşlik ederlerdi. 38:18
ve (aynı şekilde) bölük bölük kuşlar da. Bunlar (hep birlikte) O'na, evvab idiler (kendilerini yaratmış olana,) tekrar tekrar yönelirlerdi. 38:19
Ve onun mülkünü (idaresini) güçlendirdik. Ve ona, hikmet ve faslı hitap (hak ile bâtılı ayırıp adaletle hükmetme, hitap etme yeteneği) verdik. 38:20
اصْبِرْ عَلَى مَا يَقُولُونَ وَاذْكُرْ عَبْدَنَا دَاوُودَ ذَا الْأَيْدِ إِنَّهُ أَوَّابٌ (38:17)
إِنَّا سَخَّرْنَا الْجِبَالَ مَعَهُ يُسَبِّحْنَ بِالْعَشِيِّ وَالْإِشْرَاقِ (38:18)
وَالطَّيْرَ مَحْشُورَةً كُلٌّ لَّهُ أَوَّابٌ (38:19)
وَشَدَدْنَا مُلْكَهُ وَآتَيْنَاهُ الْحِكْمَةَ وَفَصْلَ الْخِطَابِ (38:20)>>
Bütün evren tesbih ediyor: Allah adına Bismillah ile yaşamak
<<(...)O halde Kur'an da diyor ki, git yeryüzüne bak, gökyüzündeki ve yeryüzündeki her şey O nu tesbih ediyor. Suya bakıyoruz ve diyoruz ki susuz hayat olmaz. Kur'an da diyor ki “Biz her şeye su ile hayat verdik”. Ben de, evet doğrudur diye tasdik ediyorum. Suyun kendisinin hayatı olmadığı halde canlı olan her şeye hayat verdiğini görüyorum, sanki onun bütün atomlarını biliyormuş gibi. Işte bunun üzerine tefekkür edersem, suyun tesbihini duyabilirim. Sanki su hayır bu özellikler benden değil diyor bunu duyabilirim. Görmüyor musun ki bu şeyleri yapan her kim ise bizi bu şekilde yaratıyor. Senin ihtiyaçlarını karşılayan O, Rab O. Böylece suyu Bi-ismi-Allah ile içmeliyim. Suyun adına değil ama Allah’ın adına içmeliyim. Bana bu salatayı verdin, bu saltaya olan ihtiyacımı da verdin ki ben bu ruhani memnuniyeti hissedebileyim. Önce fiziksel başlıyor sonra bu şekilde düşünmeye başlarsam o zaman ruhani bir şeye dönüşüyor ve oradaki yansıyan esmayı İlahiyi görmeye başlıyorsun. Benim fiziksel bedenim o fiziksel sudan fayda görüyor, ama esas lezzeti alan ruhumdur. Ruhun aldığı lezzet: benim ihtiyacımı karşılayan, beni seven, dikkat eden, varlığımı devam ettiren benim Rabbim olan, işte O'nunla tanışmanın lezzetini alıyor ruh. Benim karnımı doyuran, susuzluğumu gideren O. Kur'an'da bahsedilen yakınlığı hissetmeye başlıyorsun. "Ve Biz, ona (insana) şah damarından daha yakınız.(50:16)" Allah’ın huzurunda hissetmeye başlıyorsun. Her hücrende her atomunda melekler Allah’ın isimlerini tecelli ederler. İşte şimdi Allah dediğim zaman boş bir laftan ibaret değil, O kendisinin güzelliğini, güzel isimlerini özelliklerini her şeyin aynasında gördüğüm tek Zat'tır. (....) Bu ayetler çok güzel, çünkü her şeyin tesbih edişi ile, hem ilahi isimler-özellikler hem de, esmai ilahi sadece Allah'a aitse, o zaman sadece ibadet edilebilecek olan tek bir zat olduğu arasındaki bağlantıyı kuruyorlar. İşte bu Allah’a %100 vermek, tevhid bu. İşte bu nedenle uluhiyyetin tevhidi (birliği), yani Allah birdir demek, yeterli değildir. Rububiyetin tevhidini, Rab olanın, her şeyin ihtiyacını giderenin de bir olduğunu düşünmemiz lazım. Sadece bir yaratıcı var demek değil ama bütün esmai ilahide birlik bulmak. Allah bir, cemil olan bir, hakim olan bir… gibi. Yoksa o yaratıcı evet, ama ben yine de şundan bundan korkuyorum diyebiliyorum sanki o bu şu benim hayatım üzerinde kontrol sahibiymiş gibi.
<<69:52; 87:1; 56.74 ve 56:96 (vakıa suresi):
Öyleyse kudret sahibi Rabbinin ismini yücelt! (Esed)
Şu halde büyük yüce Rabbini ismiyle tesbih et.
Artık Rabbini “Azîm” ismi ile tesbih et. (Ali Mihr)
Öyleyse O sınırsız azamet sahibi Rabbinin İsmi’ni tesbih (O’nu her türlü kusurdan ve ortakları olmaktan tenzih) et. (Ali Unal)>>
Her şeyin tesbih ettiğini görünce ne yapıyoruz? O halde şimdi her şeye sen de katıl. Bu ayetlerin bir tefsirinde diyor ki, varlik bir orkestra gibidir, her şey, herkes O'nun isimlerini zikrediyor (Allah’ın özelliklerini ahengi yansıtacak şekilde okumak). Sen de bunun farkına vardığın zaman sen de buna katılmak istiyorsun. Bu ayet bir davet, onlara katılmak, bütün evrenle beraber zikir tesbih etme daveti.
<<13:13 Rad Suresi: Gök gürültüsü O'nu hamd ile tesbih eder.>>
<<13:13 Gök gürlemesi O'nun sınırsız kudret ve yüceliğini övgüyle anmakta (...) (Esed)
Gök gürültüsü, (yağmur için bir ön hadise olarak) O’na hamd ile tesbihte bulunur (bütün atmosfer hadiselerinin O’nun emri ile meydana geldiğini ve icraatında O’na hiçbir şeyin, hiçbir “tabiî” kanun ve cismin ortak olamayacağını ilan eder).(...) (Ali Unal)
(...) Melekler (kâinatta - insanda mevcut kuvveler) ise O'nun hükümranlığı altında (tespih eder - kulluklarını yerine getirir) (...) (Hulusi)
(...)Melekler de O'nun heybetinden dolayı O'nu tesbih ederler. (...) (Ahmet Tekin)
(...) Melekler de duydukları saygıdan dolayı O'nun sınırsız kudretini övgüyle anarlar.(...) (Kulunkoglu)
Gök gürlemesi O'nu överek, melekler de O'nu saygıyla yüceltirler. (...) (Edip Yuksel)
Gök gürültüsü sınırsız bir övgüyle O'nun yüce kudretini dillendirmekte, melekler ise bunu derin bir tazim ve saygıdan dolayı yapmaktadır (...) (Islamoglu) >>
[Allah'in celalini, azametini hissederiz, "lahu" ve Allah'ın haşmet ve görkemi karşısında duyduğumuz huşu ile bu yüceliği Allah'ın heybetine atfederiz, böylece gökgürültüsünün tesbihine katılmaya başlarız. Bu ise bizi şükre ve hamde götürür.]
Gök gürültüsünü duyduğunuz zaman onun yağmurun habercisi oldugunu biliriz ve yağmuru da Rahmet ile bağdaştırırız. O halde gök gürültüsünü duyduğumuz zaman korku yerine Allah’ın yüceliğini hisseder, O'nu anarız. Bu ayet aynı zamanda şu anlamı da ifade eder, eğer tesbihi düzgün yapıyorsam, o zaman bu benim O'nu hamd etmeme (övgü), "Sen bilensin, Sen çok güzelsin, Sen çok cömertsin…" diye O'nu hamd etmeme yol açmalı.
[Cemali isimleri: güzelliği, celali isimleri: yüceliği. Tesbih bizi hamda götürür.]
<<21:79 Enbiya Suresi: Davud ile birlikte tesbih etsinler diye dağlara ve kuşlara boyun eğdirdik. (Bulac)
Zaten Davud ile birlikte, emrimize amade kıldığımız dağlar da O'nun kudret ve ihtişamını dillendiriyordu, kuşlar da... (Islamoglu)>>
<<38:18 Sad Suresi: Doğrusu biz dağlara boyun eğdirdik. Akşam ve sabah kendisiyle birlikte Allah’ı tesbih ederlerdi.(Celik)
Ve bunun için her sabah ve akşam sınırsız kudret ve egemenliğimizi anarken, dağlar da O'na eşlik ederlerdi. (Parliyan)
(ve bunun için,) her sabah ve her akşam sınırsız kudret ve egemenliğimizi anarken dağları ona eşlik ettirirdik, (Esed)>>
Davud (as) tek başına tesbih yapmıyor ama bunu dağlarla ve kuşlarla beraber yapıyor. Üzerine durulup düşünülmesi gereken bir şey. Bütün güzellikler, güzel özellikler O’na aittir. Peki bunu ben nasıl bilebilirim? Etrafına bak ve her şeyi incele, hepsi tesbih ediyorlar: hiçbir şey kendisindeki özellikleri kendisine mal etmiyor. Bu özellikleri kendilerine aidiyet taslamadan, sahiplik iddia etmeden, pürüzsüz aynalar gibi yansıtıyorlar. (özünü gösteren, özelliklerin nereden geldiğini gösteren aynalar) (...)>>
>>>>>>>>>>>>>anahtar güzel de olsa çirkin de olsa, güzel hazineleri açıyor.
--> BİR SONRAKİ SAYFA İÇİN TIKLAYINIZ: D. Şükr Egzersizi
Ve bunun için her sabah ve akşam Allah'ı tesbih ederken, dağlar da O'na eşlik ederlerdi. 38:18
ve (aynı şekilde) bölük bölük kuşlar da. Bunlar (hep birlikte) O'na, evvab idiler (kendilerini yaratmış olana,) tekrar tekrar yönelirlerdi. 38:19
Ve onun mülkünü (idaresini) güçlendirdik. Ve ona, hikmet ve faslı hitap (hak ile bâtılı ayırıp adaletle hükmetme, hitap etme yeteneği) verdik. 38:20
اصْبِرْ عَلَى مَا يَقُولُونَ وَاذْكُرْ عَبْدَنَا دَاوُودَ ذَا الْأَيْدِ إِنَّهُ أَوَّابٌ (38:17)
إِنَّا سَخَّرْنَا الْجِبَالَ مَعَهُ يُسَبِّحْنَ بِالْعَشِيِّ وَالْإِشْرَاقِ (38:18)
وَالطَّيْرَ مَحْشُورَةً كُلٌّ لَّهُ أَوَّابٌ (38:19)
وَشَدَدْنَا مُلْكَهُ وَآتَيْنَاهُ الْحِكْمَةَ وَفَصْلَ الْخِطَابِ (38:20)>>
Bütün evren tesbih ediyor: Allah adına Bismillah ile yaşamak
<<(...)O halde Kur'an da diyor ki, git yeryüzüne bak, gökyüzündeki ve yeryüzündeki her şey O nu tesbih ediyor. Suya bakıyoruz ve diyoruz ki susuz hayat olmaz. Kur'an da diyor ki “Biz her şeye su ile hayat verdik”. Ben de, evet doğrudur diye tasdik ediyorum. Suyun kendisinin hayatı olmadığı halde canlı olan her şeye hayat verdiğini görüyorum, sanki onun bütün atomlarını biliyormuş gibi. Işte bunun üzerine tefekkür edersem, suyun tesbihini duyabilirim. Sanki su hayır bu özellikler benden değil diyor bunu duyabilirim. Görmüyor musun ki bu şeyleri yapan her kim ise bizi bu şekilde yaratıyor. Senin ihtiyaçlarını karşılayan O, Rab O. Böylece suyu Bi-ismi-Allah ile içmeliyim. Suyun adına değil ama Allah’ın adına içmeliyim. Bana bu salatayı verdin, bu saltaya olan ihtiyacımı da verdin ki ben bu ruhani memnuniyeti hissedebileyim. Önce fiziksel başlıyor sonra bu şekilde düşünmeye başlarsam o zaman ruhani bir şeye dönüşüyor ve oradaki yansıyan esmayı İlahiyi görmeye başlıyorsun. Benim fiziksel bedenim o fiziksel sudan fayda görüyor, ama esas lezzeti alan ruhumdur. Ruhun aldığı lezzet: benim ihtiyacımı karşılayan, beni seven, dikkat eden, varlığımı devam ettiren benim Rabbim olan, işte O'nunla tanışmanın lezzetini alıyor ruh. Benim karnımı doyuran, susuzluğumu gideren O. Kur'an'da bahsedilen yakınlığı hissetmeye başlıyorsun. "Ve Biz, ona (insana) şah damarından daha yakınız.(50:16)" Allah’ın huzurunda hissetmeye başlıyorsun. Her hücrende her atomunda melekler Allah’ın isimlerini tecelli ederler. İşte şimdi Allah dediğim zaman boş bir laftan ibaret değil, O kendisinin güzelliğini, güzel isimlerini özelliklerini her şeyin aynasında gördüğüm tek Zat'tır. (....) Bu ayetler çok güzel, çünkü her şeyin tesbih edişi ile, hem ilahi isimler-özellikler hem de, esmai ilahi sadece Allah'a aitse, o zaman sadece ibadet edilebilecek olan tek bir zat olduğu arasındaki bağlantıyı kuruyorlar. İşte bu Allah’a %100 vermek, tevhid bu. İşte bu nedenle uluhiyyetin tevhidi (birliği), yani Allah birdir demek, yeterli değildir. Rububiyetin tevhidini, Rab olanın, her şeyin ihtiyacını giderenin de bir olduğunu düşünmemiz lazım. Sadece bir yaratıcı var demek değil ama bütün esmai ilahide birlik bulmak. Allah bir, cemil olan bir, hakim olan bir… gibi. Yoksa o yaratıcı evet, ama ben yine de şundan bundan korkuyorum diyebiliyorum sanki o bu şu benim hayatım üzerinde kontrol sahibiymiş gibi.
<<69:52; 87:1; 56.74 ve 56:96 (vakıa suresi):
Öyleyse kudret sahibi Rabbinin ismini yücelt! (Esed)
Şu halde büyük yüce Rabbini ismiyle tesbih et.
Artık Rabbini “Azîm” ismi ile tesbih et. (Ali Mihr)
Öyleyse O sınırsız azamet sahibi Rabbinin İsmi’ni tesbih (O’nu her türlü kusurdan ve ortakları olmaktan tenzih) et. (Ali Unal)>>
Her şeyin tesbih ettiğini görünce ne yapıyoruz? O halde şimdi her şeye sen de katıl. Bu ayetlerin bir tefsirinde diyor ki, varlik bir orkestra gibidir, her şey, herkes O'nun isimlerini zikrediyor (Allah’ın özelliklerini ahengi yansıtacak şekilde okumak). Sen de bunun farkına vardığın zaman sen de buna katılmak istiyorsun. Bu ayet bir davet, onlara katılmak, bütün evrenle beraber zikir tesbih etme daveti.
<<13:13 Rad Suresi: Gök gürültüsü O'nu hamd ile tesbih eder.>>
<<13:13 Gök gürlemesi O'nun sınırsız kudret ve yüceliğini övgüyle anmakta (...) (Esed)
Gök gürültüsü, (yağmur için bir ön hadise olarak) O’na hamd ile tesbihte bulunur (bütün atmosfer hadiselerinin O’nun emri ile meydana geldiğini ve icraatında O’na hiçbir şeyin, hiçbir “tabiî” kanun ve cismin ortak olamayacağını ilan eder).(...) (Ali Unal)
(...) Melekler (kâinatta - insanda mevcut kuvveler) ise O'nun hükümranlığı altında (tespih eder - kulluklarını yerine getirir) (...) (Hulusi)
(...)Melekler de O'nun heybetinden dolayı O'nu tesbih ederler. (...) (Ahmet Tekin)
(...) Melekler de duydukları saygıdan dolayı O'nun sınırsız kudretini övgüyle anarlar.(...) (Kulunkoglu)
Gök gürlemesi O'nu överek, melekler de O'nu saygıyla yüceltirler. (...) (Edip Yuksel)
Gök gürültüsü sınırsız bir övgüyle O'nun yüce kudretini dillendirmekte, melekler ise bunu derin bir tazim ve saygıdan dolayı yapmaktadır (...) (Islamoglu) >>
[Allah'in celalini, azametini hissederiz, "lahu" ve Allah'ın haşmet ve görkemi karşısında duyduğumuz huşu ile bu yüceliği Allah'ın heybetine atfederiz, böylece gökgürültüsünün tesbihine katılmaya başlarız. Bu ise bizi şükre ve hamde götürür.]
Gök gürültüsünü duyduğunuz zaman onun yağmurun habercisi oldugunu biliriz ve yağmuru da Rahmet ile bağdaştırırız. O halde gök gürültüsünü duyduğumuz zaman korku yerine Allah’ın yüceliğini hisseder, O'nu anarız. Bu ayet aynı zamanda şu anlamı da ifade eder, eğer tesbihi düzgün yapıyorsam, o zaman bu benim O'nu hamd etmeme (övgü), "Sen bilensin, Sen çok güzelsin, Sen çok cömertsin…" diye O'nu hamd etmeme yol açmalı.
[Cemali isimleri: güzelliği, celali isimleri: yüceliği. Tesbih bizi hamda götürür.]
<<21:79 Enbiya Suresi: Davud ile birlikte tesbih etsinler diye dağlara ve kuşlara boyun eğdirdik. (Bulac)
Zaten Davud ile birlikte, emrimize amade kıldığımız dağlar da O'nun kudret ve ihtişamını dillendiriyordu, kuşlar da... (Islamoglu)>>
<<38:18 Sad Suresi: Doğrusu biz dağlara boyun eğdirdik. Akşam ve sabah kendisiyle birlikte Allah’ı tesbih ederlerdi.(Celik)
Ve bunun için her sabah ve akşam sınırsız kudret ve egemenliğimizi anarken, dağlar da O'na eşlik ederlerdi. (Parliyan)
(ve bunun için,) her sabah ve her akşam sınırsız kudret ve egemenliğimizi anarken dağları ona eşlik ettirirdik, (Esed)>>
Davud (as) tek başına tesbih yapmıyor ama bunu dağlarla ve kuşlarla beraber yapıyor. Üzerine durulup düşünülmesi gereken bir şey. Bütün güzellikler, güzel özellikler O’na aittir. Peki bunu ben nasıl bilebilirim? Etrafına bak ve her şeyi incele, hepsi tesbih ediyorlar: hiçbir şey kendisindeki özellikleri kendisine mal etmiyor. Bu özellikleri kendilerine aidiyet taslamadan, sahiplik iddia etmeden, pürüzsüz aynalar gibi yansıtıyorlar. (özünü gösteren, özelliklerin nereden geldiğini gösteren aynalar) (...)>>
>>>>>>>>>>>>>anahtar güzel de olsa çirkin de olsa, güzel hazineleri açıyor.
--> BİR SONRAKİ SAYFA İÇİN TIKLAYINIZ: D. Şükr Egzersizi